Bir Kitap Yazmaya Başlamıştım....

- Eveeet  şanslı kızım gel bakalım, dünyada milyonlarca kadının istediği o güzel yolda ilerlemeye hazır mısın?
- Evet hazırım 
- Al bakalım bu çuvalın içinde hazinen duruyor bu yol boyunca hiç yanından ayırmayacak hep sırtında taşıyacaksın anlaştık mı?
- Anlaştık ama offf çok ağırmış bu çuval Türkan hanım teyze. Bu kadar ağır yükü bir metre bile taşıyamam kaç kilo bu 500 kilo falan mı?
- Keşke hayatım, keşke 500 kilo olsa. Huyuyla, suyuyla, problemiyle, mutluluklarıyla verdiği huzurla, çektirdiği sıkıntılarıyla ölünceye kadar sırtında taşıyacağın bir çuvallık ağır bir hazine.
- E nasıl taşıyacağım? 
- Ben sana anlatacağım, gel ilk önce her anne adayı için hazırladığımız şu sandığını açta içinde eksik varsa tamamlayalım.
- Aaa bunlar benim kendi eşyalarım, pijamalarım, eski eşofmanım - çok fena diz yaptı bu eşofman-  lekeli yıpranmış tişörtlerim evde giyiyorum bunları, terliklerim, kelebek tokam, ayy bu peruk nedir böyle yağlı yağlı bir saç, dibinden boyaları gelmiş saçların uçları kırılmış falan iğrenç
- Senin ilk yıl boyunca genelde kullanacağın saçların hayatım. 
- El kremim 
- Hah evet yaklaşık bir yıl boyunca kullanabileceğin yegane kozmetik işte o el kremi olacak tatlım. Evde giyeceğin formalarını da aldığına göre artık başlayabiliriz. 
- Hamileliğin nasıl geçiyor ?
- Fena değil çok fazla sıkıntım yok. Türkan hanım teyze çok şaşkınım sen nasıl buraya gelip ders veriyorsun? Hamile annelere kurs verme çok iyi bir fikir. Ne yapacağım hakkında hiçbir bilgim yok.
- Hepsini anlatacağım güzel kızım merak etme. Ne kadar da büyümüşsün
- Ama sen hiç değişmemişsin Türkan hanım teyze. Senin çocuklar bizden biraz büyüktü sen onlara çok bağırırdın. Biz senden çok korkardık. Laf aramızda deli kadın derdik çocuklarına hep bağırdığın için.
- Sana da öyle diyecekler güzel kızım
- Efendim anlayamadım
- Bir şey yok tatlım hadi başlayalım. 
Ders 1 
- Şimdiii evde giyeceğin formalarla işe başlayalım. Tatlım ev kıyafetlerin tam bir facia. Zaten doğumdan sonra bunalıma gireceksin bu kıyafetlerle aynada kendine baktığında iyice canın sıkılacak. Bebek doğduktan sonra hiç boş vaktin kalmayacağı için bir an önce şarj olmaya bak.
- Ne şarjı ne forması Türkan hanım teyze?
- Hayatım hazır hamileyken ve bir yerlere özgürce gidebilme şansın varken al kalemi kağıdı eline şu listeye yazacaklarımızı hemen al kendine. 
1- 2 takım şık (Şık olması çok önemli) kışlık eşofman
2- 2 takım şık yazlık eşofman
3- İçlerine giyebileceğin bir iki güzel tişört
4- Dışarıya çıkarken giymen için güzel bir tayt üzerine uzun tişört veya kazaklar 
5- Bir çift küçük altın küpe
6- Bir renkli dudak balmı
7- Göz çevresi kapatıcısı
8- Hafif kokulu bir kolonya, lavanta olabilir mesela.
- Çocuğa bir şeyler almayacak mıyım?
- Bebeğine de bir sürü bir şeyler alacağız ama önce anne. Bebeğinin ilk aylarda ihtiyacı olan tek şey, fiziken ve ruhen güçlü bir anne olacak tatlım. O yüzden senin moralini yüksek tutmak zorundayız. Şimdi bu alacaklarımızı nasıl kullanacağımızı anlatacağım sana. Hamilelikte biraz kilo almışsın. Bu kilolarını emzirirken de veremiyebilirsin. 
- Ama emzirirken çok kalori harcanıyor hemen kiloları verirsin diyorlardı
- Evet doğru harcıyorsun nerdeyse 1 saat yüzmüş kadar günlük kalori harcayacaksın ama bizler normal insanlarız evladım öyle sporcu/manken tayfasının disiplinine, kafasına metabolizmasına sahip değiliz ki? Bizim vücutlarımız şöyle çalışıyor “aman yarabbi habire kalori harcıyorum, e bebeğimi de beslemem gerekiyor bari iyice yiyeyim besiye çekileyim ki bebeğime süt olsun, dur kalkıp kendime güzel bir kek yapıp bir bardak sütle içeyim hem çocuğuma da daha fazla süt vermiş olurum” Anlıyacağın genelde bizler emzirirken kilo vermeyiz hatta açılan iştahına dikkat et kilo bile alabilirisin. Sen o gazetelere çıkıp da “ay emzirerek 3 ayda eski kiloma ulaştım diyen fotoşop güzellerine aldırma benim güzel kızım, onların dediklerine bakıp da kendine eziyet etme -ben niye kilo veremiyorum diye- tamam mı? Emzirirken kilo veremezsen emzirmeyi kesince iştahın da kapanır merak etme sakın. 
- E o zaman ne olacak? 1-2 sene kilolu kilolu mu dolaşacağım yani? 
- Kocanın insafına kalacaksın hayatım. Ya “hayatım süt verdikçe bebeğin gelişmesi büyümesi lazım senin değil” yaklaşımında olacak, ya da biraz daha kibarsa ve durumunuz iyiyse “aşkım istersen bir spor merkezine üye olalım ha ne dersin? hem sana da değişiklik olur diyecek (fakat o spor merkezine ayda bir kere ya gideceksin ya gidemeyeceksin”  
- Neden gidemeyecekmişiz? Benim eşim anlayışlıdır. Bana destek olacağına eminim. 
- Aaa gidemeyeceksiniz demedim ki gidemeyeceksin dedim. Eşin gidecek. Hatta kendine güzel bir program yapıp küllerinden yeniden doğarcasına sporunu hiç aksatmayacak. Evdeki külkedisi olan “Senin” ise o anlayışlı eşinden ilk zamanlarda duyacağın tek cümle kalıbı şu olacak “şu evin haline bak” mutfağa girecek “şu evin haline bak” diyecek, gardrobu açacak “şu evin haline bak diyecek”  yani zekasına, sosyal durumuna, göre hazırladığı iğnelerini yaratıcı cümleler eşliğinde sana batıracak. Kendi ufak istatistiklerime baktığımda şu evin haline bak ile genelde evde pişen yemek ile bulunamayan herhangi bir eşya kastediliyor. Yemek yok mu? Bunu mu yiyeceğiz. Şu evin haline baktan sonra ikinci cümle kalıbı ise şu olacak “akşama kadar evdesin n’apıyorsun allah aşkına?” cevap verme cürretinde bulunursan kafana şu cümleyle vurulacak “e benim annem n tane çocuk büyütmüş, hem babam da ne kadar aksiydi hatırlıyorum da”. Nedir biliyor musun güzel çocuğum sen aslında karnındakini kucağına aldığında evdeki de ikinci çocuk olarak eteğine yapışacak yani bir anda iki çocuk birden doğuracaksın.  
- Ay “yalan dünya dizisindeki” vasviye teyze gibi konuşuyorsun Türkan teyze 
- Vasfiyeyi şimdi tam olarak çıkaramadım. Nerde oturuyordu ki?  Valla hatırlayamadım hadi devam edelim. Doğumuna az kaldı. Bak sen çalışan bir hanım kızsın. Doğurunca arkadaşların iş yerinden ziyaretine gelecek. Hepsi ziyarete gidiyorum diye süslenip püslenip parfümlerini sürünüp, çalışma hayatının verdiği moralle kakara kikiri karşına çıkacaklar. Bekar olanlar tamam sana özenecekler, “ayy ne güzel diyecekler” sen de içinden “aman onlar güzelse güzel en büyük hazine benim kucağımda” diyeceksin falan filan ama senin konuklarını karşılayabilmen için şipşak güzelleşebilme yeteneğinin olması lazım. İşte o zaman bu yeni eşofman takım imdadına yetişecek, çünkü eski kıyafetlerin henüz üzerine olmayacak, yeni kıyafetlerde almayacaksın nasıl olsa kiloları vereceğim düşüncesiyle işte o zaman her kalıba uyan bu yeni eşofmanların  senin de moralini yükseltecek, sonra altın küpelerini tak. Altın iyidir, karşındakine de sana da pozitif enerji verir, kadını aniden zenginleştirir, şöyle her kıyafetle takılabilecek kulağından hiç çıkarmayacağın küçücük bir küpen olsun. Pırlantada olmaz değil olur yani ;)  Dudağına ruj falan süremezsin çocuğunu öperken ona geçecek diye. En iyisi parlatıcı, nispeten daha az zararlı, dudaklarınla birlikte yüzüne de renk gelir, ama baş kahraman göz altı morluklarını kapatacak “kapatıcın”. O senin artık iç çamaşırın gibi ayrılmaz bir parçan olsun. Yoksa o ilk günler aynaya baktıkça canın sıkılır, aydınlatıcı senin de içini açar, kocanın da anladın? Saçlarını da şöyle güzel bir kesim yaptır, kakül falan kes ki topuz bile yaptığında ordan burdan çıkar yüzünün yorgunluğunu alır. Taç bile taksan kakül suratının ablaklığını yorgunluğunu kapatır. Anladın? Bi de hafif bi kolonya sür. Parfüm pek sürme, bebeğini emziriken belki boynundan, koynundan kokuyu alıp rahatsız olur yavrucak daha çok küçük, anasının kokusuyla emsin, ellerine bileklerine hafif bir kolonya sür, lavantalı olursa hem seni rahatlatır hem de hemen herkesin hoşuna gidecek zarif ve hafif bir kokudur. 
- Peki kutudan çıkan o yağlı saçlara ne demeli? 
- Yaa işte öyle ne yaparsan yap her yeni anne bir dönem yağlı saçla geziyor. Saçını yıkayamayacaksın bir yandan, boyası gelecek bir yandan. Bebeği kimseye bırakıp da gidemeyeceksin tabii. Çünkü herkesin kendi hayatı, işleri olacak. Bir süre kendini yalnız hissedeceksin. Kimse senin saçını başını düşünmeyecek. Çünkü artık tek bir hazine var o da “torun”. Sen de torunun “şimdilik bakıcısısın”. Çevrendeki herkes birden bire birinci sınıf profesyonel anne edasıyla sana ahkam kesecek, seni ise torunun ihtiyaçlarını gidermeye çalışan beceriksiz bakıcı olarak görecekler işte bu sebepden senin yorgunluklarına, tecrübesizliğinden kaynaklanan  bazı ufak tefek beceriksizliklerine falan bakış açıları “eline iş yakışmıyor bunun ayol, aaammaan biz neler çektik çocuk büyütürken, pehhh  hep elde yıkardık o bezleri, çamaşır makinesi yok, mutfak robotları yok elde ezerdik mamaları,  şimdi zırt diye blendıra koyuyorsun hemen şipşak herşey hazır” düzeyinin ötesine geçmeyecek.  Annengiller yakında mı oturuyor?
- Annemler de kayınvalidemler de yakın oturuyorlar. Onlar bana yardım ederler herhalde.
- Yok kızım kızım yok onlara da pek güvenme derim. Herkes artık çoluğunu çocuğunu büyüttü, kafasını dinliyor. Kimse senin çocuğuna bakmaz anca sevmeye gelirler. Kendi annen seni kayınvalidenden tabi daha çok düşünür ama o da hem biraz çocuk yetiştirmeyi unuttuğu için – e kolay değil tabii kadın 35 yıl olmuş en son bir bebek kucağın aldığında- e hem artık her şey değişti doğru bildiklerimiz yanlış oldu, yanlış bildiklerimiz doğru oldu yani öyle pek de yardım edemez. Ha ama sen çok şanslısındır, var öyle kadınlar çünkü, bakıyorsun kocası destek oluyor annesi çocuğuna bakıyor kayınvalidesi evini çekip çeviriyor. Herkes etrafında fır dönüyor ama kadına bakıyorsun hala bir kapris bir mutsuzluk bi memnuniyetsizlik. Öyleleri de var yani. E sen kendine bakıyorsun ne İsa’ya yaranıyorsun ne Musa’ya o da kader işte. Ammaann boşver herşey geçiyor. Sen büyütürken biraz zorluk çekeceksin ama en güzelini de sen yapacaksın, bu arada kendini geliştireceksin, yeni tecrübeler edineceksin. Becerikli, akıllı pratik, iyi bir anne olup çıkacaksın. Yani diyeceğim o şanslı azınlıktaki kadınlara bakıp, kendin gibi yeni anne arkadaşlarınla oturup tırnaklarınızı yemeyin. Ha dedikodunuzu yapın o ayrı, ama o tarafa bakıp bakıp çok da kederlenmeyin, kendi kocanıza ananıza saldırmayın elalemde ne anneler ne kocalar var diye. O apayrı bi şanslı grup. Sonra siz onlar gibi olamazsınız. Doğuştan gelen bir yetenekleri var, kaprisli olacaksın, hemen küseceksin, mız mız olacaksın. Siz şimdi bi surat assanız eşiniz anlamaz bile, bi yerin mi ağrıyo diye sorarsa şanslısınız ondan sonra akşama ne yemek var diyecektir, onlarınki öyle değil ki adam kahrolur acaba ben mi bi şey yaptım da bu nazlı çiçeği soldurdum diye. Halbukisim bu kadınlar ne yemek yapabilirler, ne kendi arkalarını toplayabilirler, Vallahi ben bu yaşıma geldim ben de çözemedim be kızım, şans mı? Aora mı? Avura mı ne diyorlar ya işte öyle bir şey herhalde. Dur ben de kahırlandım şimdi. Hadi eğitime devam  edelim. Ne diyorduk kendine iyi bakacaksın. Doğumdan sonra gelenin gidenin olur çocuk o sırada sürekli uyur aman dersin bebek bakmakta da bir şey yokmuş dersin, yanılırsın. 
- Biliyorum, biliyorum çocuk kolik oluyormuş, kimi çocuk hiç uyumazmış hep ağlarmış. 
- Evet, ben de duyuyorum, bizim zamanımızda bilmezdik böyle kolik,  gaz sancısı, bize dedikleri kendini sıcak tut bebeğini sıcak tut, gazlı yiyecekler yeme ki bebeğine geçmesin. Büyüklerimiz böyle derdi.  Şimdiki nesil kundağa pek itibar etmiyor ama aslında kundağı asıl sizlerin kullanması lazım.
- Neden asıl bizim kullanmamız lazım Türkan teyze
- Neden olacak sezeryan yüzünden, eski kadınlar evde fır dönerdi, doğumundan neredeyse 1 saat öncesine kadar ev işlerini yapmaya devam ederdi çocukda vırt diye çıkıverirdi. Ebeler vardı anneye yardım ederdi. Bitti gitti. E şimdi hepiniz cık cık cık bilgisayar başında akşama kadar oturuyorsunuz. Etrafta herkes aman sen hamilesin sakın yürüme aman sen hamilesin sakın eğilme diyor kazık gibi hamilelik geçiriyorsunuz. Çocuk da gelmiyor tabii. E sanki hamilelik bi hastalıkmış gibi bir de doktor modası çıkarttınız. Doktora bizim bildiğimiz hastalığını iyileştirmek için gidersin, hasta adama ilaç verir iyileştirir. Sen hasta değilsin, hamilelik bir hastalık değil. E o adama da gittiğine göre sana bir şeyler söylemek zorunda, başlıyor “aman diyor çocuğun ters geliyor, ay suyu mu az nedir, dur sana testler yapalım, boyu şu kadar, kilosu bukadar ” neyse işte çocuk anasının karnında güzel güzel uyurken koca bir el geliyor uyandırıyor yatağından çıkarıp alıyor. Sen kendini maşalah hazırlıyorsun “aman şu burçtan olsun, kuaföre gideyim de öyle doğurayım, doktor hazırlıyor kendini ay benim tatilime denk gelmesin” eee kimse çocuğa sormuyor yavrum sen de dünyaya gelmeye hazır mısın diye. Çocuk da doğunca “sen misin beni erkenden sıcacık yatağımdan alan ben de seni rahatsız edeyim de gör diyor kendi normal doğması gereken zamana kadar dünyayı hepinize dar ediyor”. O sebepten, çocuğu bari şöyle kundak yap, ilk günler öyle pek kalabalık ortamlara ışıklara hareketli ortamlara çıkarma da yavrucak bi alışsın, kundakta sıkışık sıcacık durur sakin ortamında daha mutlu olur. O zaman da kolik molik kalmaz. Çok duydum çocuk ağlıyor anne ağlıyor. Çocuk ortalığı yıkıyor anne ondan daha çok ağlıyor. Sen sakin olacaksın sen sakin ol ki, çocuk da güvenli bir limanda kendi fırtınasının dinmesini bekleyebilsin. Sana ilk tavsiyem güzel kızım SAKİN OL, her an sakin olmaya çalış, sakinleştirici çaylar mı içersin, seni sakinleştirecek insanlarla mı konuşursun bilemem ama sakinliğini korumaya çalış. Çok şey kazanırsın. Bak sen kendin diyorsun, sadece siz değil bütün mahalle deli derdi bana, ne bağırıyorduysam çocuklara. Halbuki hepsi benim teker teker en değerli hazinelerim. Hep sakin ol kızım sen kazanırsın sakın unutma.
- Yok unutmam Türkan teyze
- Sen de mi sezeryan olacaksın?
- Evet benim de doktorum öyle dedi.
- Bari sancıların başlayınca ol. 38. Hafta olduğunu nerden biliyorsun belki de 37. Haftada alıyorlar. Hafif hafif sancıların başlayınca olursan hiç olmazsa bebeğin de hazır olmuş olur. Doktorun istemeyecektir tabii çocuğun geleceği belli olmaz ama ben ısrar et derim. Nasıl olsa sancıların da başlayınca hemen gelmiyor ya gene gece bile başlamış olsa sabah sezeryanına yetişirsin. İlk başlarda ağrılar öyle son dakikalardaki gibi olmuyor. Ağrıdan korkuyorsan sağına soluna bir sor anlatsınlar. Dayanılmayacak ağrılar değil yani. Büyüklerine sor diyeceğim ama bazen de insanın büyükleri de gamlı baykuş gibi olayı iyice korkutarak  anlatıyor. Sen gene oku, kendin gibi okumuş kısmına sor internet var oradan doğum hikayelerini oku. Bana hak vereceksin. 
- İnternete bakıyorum Türkan teyze dediğin gibi çok güzel bilgi paylaşımları oluyor. Normal doğumdan korkuyorum bir de yaşım 35 artık. Bu yaştan sonra benimkisi riskli gebelik olarak değerlendiriliyor
- Ne varmış kızım 35 yaşta? Benim bir sürü tanıdığım, arkadaşım 40 yaşında doğurdu. Eskiden kadınlar hep 40’lı yaşlarda da doğururlardı bir tane. Küçücük yaşta evlenir evlenmez  doğururlardı iki üç tane sonrasında hem ilk doğurdukları büyüdüğü için hem de 40 yaşına gelene kadar kürtaj kürtaj kürtaj bıktıkları için bir tane de tekne kazıntısı doğururlardı. O en küçük de evin pek bi sevgilisi olurdu. Hem de ebe doğurturdu. Hiç de riskli miskli bişeyler duymadık. Çatır çatır doğurduk hepimiz. Ebeler doğurturdu doktor da yok. Ben biliyorum Amerika’da bile kadınları Ebeler doğurturmuş, sen kendin de araştır da bak. Doktor ancak bir uygunsuz durum ortaya çıktığında hemen müdahale ediyormuş, onun dışında hep ebeler doğurtuyormuş. Şimdiki kadınlar daha iyi bakıyor kendine, daha sağlıklı, sen gazete okumuyor musun? Dünya sağlık örgütü bile 65- 75 yaşı “erken yaşlılık” olarak belirledi,  40 ne ki? Çocuk sayılır güzelim  şimdi 35’inde doğur bir tane de 40’ında doğurursun oldu bitti. 
- Ay çok komiksin Türkan hanım teyze, birinciyi bi doğurup büyüteyim de ikincisi eksik kalsın. Ödüm kopuyor sakat olacak diye. Bu yaştan sonra doğurunca.
- Kızım ne varmış yaşında, yaşım diyip duruyorsun.  Şimdilerde moda ya hani diyorlar ki  efendim evrene güzellik gönder olumlu düşünceler gönder diye pek anlamıyorum o işlerden ama eski atasözlerimizi düşününce bakıyorum bu yeni moda akımlarla çok örtüşüyor. “Bir şeyi kırk kere söylersen olur” derler mesela. Sen hamile bir anne adayısın. Aklına hiç kötü şeyler getirmeyeceksin. Bebeğin de sağlıklı olur, sütün de gelir, güzel güzel de büyütürsün içini hep serin tutacaksın. Kötü şeyler getirme aklına. Dünyada milyarlarca kadın doğum yapıyor. Ama milyonlarcası da tıp bu kadar ileri olduğu halde yapamıyor hiç çocuğu olmuyor. Bir sürü genç sağlıklı kadın var, sakat doğum yapıyor, en ileri tıbbi ortamlarda çocuğunu doğururken çocuğunu veya kendi hayatını kaybedebiliyor. Diğer yanda bakıyorsun 50 yaşında çocuk doğurdu deniliyor. Her türlü testi yaptırıp sağlıklı çocuk doğuracaksın denilen kadınlar var sakat doğum yapıyorlar, e bunun yanında bir sürü test yapılıp aman senin sakat çocuk doğurma ihtimalin var deniliyor gürbüz sağlıklı çocuklar doğuruyorlar. Ben sana çocuğunun sağlığı ile ilgili garanti elbette veremem. Ama şunu da unutma bu hayatta bu garantiyi de sana kimse veremez. Onun için yapabileceğin birkaç şey. Gerekli testlerini yaptır. Şimdilerde ikili üçlü tarama testleri var mesela. Bunları mutlaka çok güvenilir labratuvarlada yaptır. Kendi kızımdan biliyorum hastanede yaptırdık, sonra sonuçlar geç çıktı, yanlışlık oldu dediler içi içini yedi çocuğumun, sonuç riskli çıktı. Günler geçiyor biryandan. Riskli dediler diye sakat mı doğuracağım diye bunalımlara girdi. Sonra hastanede yanlışlık olduğu anlaşıldı torunum da gayet güzel doğdu. Çocuk büyütürken çok paraya ihtiyacın olacak. Çocuğun bazı ihtiyaçları için paradan hiç sakınma en iyisini al, yap ama bazı yerlerde de sakın paranı oraya buraya boşuna saçma. Para çocuğuna çok lazım olacak. Kan testi için de en iyi yerde yaptır derim çünkü bekleme sürecinde çekeceğin sıkıntının haddi hesabı olmuyor. Gereken her türlü önlemi al ama her önlemi alırken şu atasözünü de unutma “bir iş olacağına varır”. 
- Türkan hanım teyze kaç yaşına kadar emzirdin çocuklarını?
- Valla hepsi bir türlü be kızım. Büyük kızımı nerdeyse 2 yaşına kadar emzirdim, sütüm de iyi geliyordu, ikinci oğlan hemen arkadan oldu artık bıktım mı nedir bilmiyorum sütüm de az geldi ben de biraz isteksizdim ama onu da 1 yaşını biraz geçiyordu bıraktırdım memeyi oğlum da çok kolay bıraktı zaten emmeyi, birincisi pek zor bıraktıydı mesela mememe salça sürüp kandırıyordum bak acımış diye, ikinci de azalta azalta kestim memeden. Bir hafta sonra bitmişti. Üçüncü hiç emmek istemedi. 3 ay zor emzirdim. Çok üzüldüm herhalde dedim ikincide ben isteksizdim sütüm de azaldı zaten isteksiz olduğum için bak üçüncüde hiç sütüm kalmadı diye çok kahroldum çok kızdım kendime. Ama olmadı. 3 aylıktan sonra mamaya başladı. Hala da daha üzülürüm acaba benim suçum mu diye. Zaten sana bir şey diyeyim mi annelik üç tane saç ayağına oturur, evham+ suçluluk duygusu+ merak (heyecan). En basitinden bir öğün yemeği önüne koyarken bile bu üç duyguyu farkında olmadan saliselerle bile olsa yaşarsın acaba sevecek mi? Acaba şöyle pişirsem daha mı iyi olurdu, vesveselenmeye başlarsın hah oynamaya başladı yemeyecek herhalde, dur bakalım bitirecek mi? sonra da suçluluk duygusu galiba yağını az koydum tüh keşke  tuzunu çok koymasaydım. Şimdi ki annelerin işi daha zor tabii bi tas yemeği önüne koyarken bile düşünüyorsunuz acaba organik mi? Doğru yöntemle mi pişirdim? Bizim öyle sıkıntılarımız yoktu.
- Sizin işiniz zormuş Türkan hanım teyze annemden biliyorum da her şeyi elde yıkayacaksın, zaten bezsiz bir çocuk büyütmeyi düşünemiyorum bile. Evlerde sobalar var. Çok zor bizim imkanlarımız daha kolay.
- Doğru imkanlarınız çok kolay, ama sizin hayatınız daha zor, bizim hayatlarımız basitti. En ufak bir şeyden mutlu oluverirdik. Sizin işiniz zor vallahi. Bu yeni neslin her şeyi karışık, her şeyde çıta yükseldi anlayacağın. Bizi biraz renkli simli bir çile yün mutlu ederdi, üzerine bir sürü hayal kurardık, “ aman ben buna şöyle kazak örerim, modelini sevgi hanımdan alırım, ben bu kazağı giyersem Nazmiye hanım nasıl çatlar”. E sizin böyle değil ki, diyorum ya ortaya bi tas çorba koyacaksın yok pirinç zararlı yok yumurta organik olsun aman bir yaşına gelene kadar domates vermeyelim. Evlerde okul telaşı olurdu aman efendim önlükler dikilir, defterler kaplanır aman aman ne güzeldi. Şimdi bakıyorsun 2 yaşında başlıyor hangi kreşe vereyim, yabancı dili kaç yaşında öğrensin senin öğretmen hangi yöntemi kullanıyor, dur bilgisayar bakayım. Güzelim heyecanlı okul telaşı oluyor sana “aaammaaan bi de kreş bulacağız, allah aşkına sen nereye gönderiyorsun memnun musun, bu yaş uygun mu? Vallahi bıktım” sıkıntısına.  Biz sırtımızdaki günlük işlerimizi yapar ondan da bi mutluluk payesi çıkarırdık, e bakıyorum sizin yapmanız gereken günlük işler sizi iyice bunalıma sokuyor. Bizim telaşlarımızın tadı tuzu vardı, senin anlayacağın dilde söyleyeyim organikti sizin telaşlarınız kapitalistik. Öyle mi olur? organik kapitalistik. Bilemedim sen kendi telaşlarınıza bi isim uyduruver.  Hayatta her işin, her şeyin iki yüzü vardır. Her şey iki taraflıdır. Bizim zamanımızda sıkıntısını da çekerdik neticeyi alınca güzelce mutluluğunun keyfini de sürerdik. Siz o yokuş kısmını o kadar terleyerek o kadar nefes nefese çıkıyorsunuz ki inişte dinlenmeye çalışmaktan mutlu huzurlu olmaya vakit kalmıyor. Yoksa bizde tek başımıza evin her yükü bizim omzumuzda yapamazdık. 
- Bilmiyorum ben yapamam şuanda ne elde çamaşır yıkarım ne çocuklarıma zıbın dikerim dikmek de istemem zaten
- O zaman hormonlu tavukları yiyip, naylon tişörtleri giyip gezin. Şöyle güzel pamuklu bi tane bir şey bulamıyorsun. 
- Ne alakası var ev işleriyle pamuklu tişörtün Türkan teyze 
- Ne alakası olacak güzelim kapitalizim kapitalizm, öyle evde pişirmem, elde yıkamam dersen birileri derki “sen bana para ver ben hepsini senin için yaparım, ama benim de bol miktarda para kazanmam gerektiği için sana öyle evindeki gibi taze doğal şeyler veremem ben ne veririsem onu yiyip içecek giyeceksin” işte böyle. Her şeyin bi çoook iyisi var bi de çok kötüsü var, ekmeğin bile en iyisini almak için iki sayfa makale okumak gerekiyor, hangisi undan yapılmış hangi fırında yapılmış, doğal hangisi hijyen mi? yanlış mıyım? Artık bir şeyin en iyisini seçmek için çok iyi bilmek lazım, bilmek için öğrenmiş olmak lazım, öğrenmek içim araştırmak, kafa patlatmak lazım, onun için de zaman lazım. Diyeceğim siz bizden daha çok zaman harcıyorsunuz her işiniz için haberiniz yok  Kapitalizm dedim de bebeğin için alışverişe başladın mı neler aldın?
- Aldım, aldım, bir yandan da alıyorum, almam gerekenlere yetişmek o kadar zor ki, doğuma az kaldı ya Türkan teyze,  zıbınlar, patikleri, mendilleri, şapkaları, çorapları, arabası biberonu, ana kucağı daha oda takımı bile yok offff çok şey var sayarken yoruldum vallahi.  
- Dur hepsini sıraya sokalım şimdi. Benim sana tavsiyem sohbetin devamında da sık sık söyleyeceğim zaten “parana iyi sahip çık” çocuk küçükken bol para biriktir. Ivıra zıvıra para harcama. Bizim nesil para harcarken hep şu iki şeyi düşünürdü; 
1- Bu mala (şimdilerde hizmete de) gerçekten ihtiyacım var mı?
2- Eğer gerçekten ihtiyacım varsa bu işi bedavaya ya da en ucuza nasıl halledebilirim. 
Benim sana naçizane önerim bir kumbara yap kendine. 
- Türkan teyze bizim durumumuz iyi çok şükür. Çocuğumuza feda olsun, öyle zıbınına eldivenine vereceğimiz paraya pek ihtiyacımız yok. 
- İyi durum diye bir şey yoktur kızım. Durumun iyiyse, bu sene bir kere yurtdışına çıkıyorsundur daha iyi olursa iki kere çıkarsın, paran çok olsun ki çocuğuna yeni yerleri göster, ailecek gezersiniz,  daha güzel arabaya binersin. Bu yeni neslin tasarruftan hiç haberi yok ayol. Gençken, enerjiniz varken, paranızı hep yeni güzellikler aramak için harcayın. Öyle çantaya, inciğe boncuğa para harcamayın. Ama altın başka altını pek severim ben. Bak şu yabancılara atıyorlar çocuklarını arabaya ya da uçağa ver elini o ülke ver elini bu ülke. Sonra çocuklarında da gezme, seyahat etme alışkanlığı terbiyesi gelişiyor tabii. E biz ne yapıyoruz. Habire dilimizle çocuğu eğitmeye çalışıyoruz. Onu yapma kızım bunu yapma oğlum, doğru otur. Yahu çocuğa hele bir öğret pratiğini yaptır ki çocuk da işin doğasını felsefesini anlasın. Param çok diyorsun, iyi allah artırsın, ama sen o parayla ne yapacaksın? senede bir kere bir tatil köyüne gideceksiniz yiyip içip evinizde yaptıklarınızı yapıp geleceksiniz. Sonra da orada büyük adam gibi oturup yemeğini yiyen gavur çocuğa ağzınızın suyu akacak. E o çocuk dünyaya gözünü açar açmaz gezme alışkanlığını, sosyalleşme edebini alıyor seninki öyle değil ki. Valla kimse kusura bakmasın şimdi bu yeni nesil çocuğu birey olarak yetiştireceğim diye şımartıp şımartıp salıyor ortalığa. Çocuğa özel kaşık çatal, çocuğa özel masa sandalye yığınla oyuncak alıyorsun tamam güzel,  ondan sonra da çocuğa doğru konuş kağan, adını söyle  bakalım selin, büyük adam gibi davranıyorsun büyük adam davranışları bekliyorsun. Olmaz. Ortalıkta eke eke konuşan bir sürü büyümüş te küçülmüş çocuk oluyor sonra. Hayır! sen annesi babasısın, onun telinde oynamayacaksın. Ben de bilmiyordum geçen hafta bir kitap okudum -eğitim verdiğim için kendimi geliştirmem lazım- kitapta diyor ki;  ……………………………………….orda yazıyordu diyor ki “çocuğa diyor kural koymazsan şaşırır, hiç bilmediğiniz bir şehirde trafik işareti olmazsa nereye gideceğinizi bilemezsiniz şaşırır saçma sapan yollara saparsınız, arabanızla saçma sapan hareketler yaparsınız diyor, işte çocuklar için de kurallar bu hayatı yaşarken takip edeceği trafik levhaları gibi önemliymiş”. E sen şimdi çocuk yetiştirmenin bir numaralı kuralı olan “kural koymak” kuralını uygulama sonra da bu çocukla niye baş edemiyorum diye çocuğa bağır dur. Kendini yıprat. Kuralları da sadece anne uygulamayacak, herkes uygulayacak. Biz napıyoruz? Anne tamam kendini geliştiriyor güzel, ama babası anneannesi, büyükbabası, amcası yani ailenin geri kalanı sanki anneyi sabote etme konusunda yarışıyormuş gibi çocuğa konulan kuralları yıkıp geçiyor. E şimdiki çocuklar tamam şımarık mımarık ama cin gibiler. Durumu anlıyorlar - haaa diyor büyük anneye  çaktırmadan iki göz süzerim, üç kere ağlarım, babam kafası şişmesin diye, büyükannem göz yaşlarıma akmasın diye, ailenin geri kalanı kendince nedenleriyle annemin koyduğu kuralları kaldırır” diyor.  Çocuklar kimden ne alabileceğini nasıl alabileceğini çok iyi bilirler. Sonra ne oluyor? Kural mural yok. Bu davranışlarla çocuk şunları öğreniyor. Yaşasın evin hakimi benim, bu sefer iki dakika ağlatarak istediğimi aldım gelecek sefer de iki dakika ağlarım, olmazsa yarım saate kadar yolu var, ağlayınca her istediğim yapılıyor. Ha baktım ki annem çok kızıyor o zaman ben de annemden gizli yapmayı öğrenirim. Bir kural yıkılabiliyorsa diğerleri haydi haydi yıkılır. Güzeeell o zaman borumu öttürebilmem için her kuralı yıkacak anahtarı geliştirmem gerekiyor-  Bu zincir böööyle gider.  Artık sağır sultan bile duydu çocuğun bazı konularda kesin kuralları olacak ki ilerde de toplum hayatına alışmakta zorluk çekmesin. Kurallar olmazsa işte böyle koyun sürüsü gibi otobüse binmeye çalışan insanlar arasında olduğumuz için üzülür depremde dağıtılan yemeği almak için bile sıraya giren toplumlara öykünürüz. Aman dur çok felsefe yaptım. Bu dersi de “ağaç yaşken eğilir, insan yedisinde neyse yetmişinde de o olur ve koç olacak kuzu mokundan bellidir” atasözlerimizle bağlıyorum. Sana da bu ders ile ilgili öğüdüm şu olacak; bırak annen- benim kız biraz çirkeftir desin-  bırak kayınvaliden -aman bizim gelin dediği yapılmayınca surat asıyor en iyisi bulaşmayayım- desin,  kocan çenenden korksun, sen kurallarını koy, herkese de uygulat. Ama çocuğu da kural koyacağım diye bunaltma.  Herşeyden önce onun daha minnacık bir çocuk olduğunu unutma. Bak gene bir kitapta okumuştum,  çocuğunuzla konuşurken onun boyuna inin diyordu. Bunları daha öğreneceksin. Biraz daha büyünce çocuğunun hiç hoşuna gitmeyecek kurallarını uygularken onun gönlünü alacak onun ruhunu okşayacak güzellikler süprizler yapmayı da ihmal etme  olur mu tatlım? Uyku zamanı mutlaka yatağına yatır ama o gece çok ağladıydıysa çok inat ettiydiyse, her zaman bir kitap okuyorduysa “sadece o geceliğe mahsus olduğunu da söyleyerek bir kitap daha oku”. Çocuğundan bir şey istediğinde onun da anladığından emin ol. Yani misal, ikinci kitabı okurken o ikinci kitabın sadece o geceye mahsus olduğunu yarın gece aynı saatte yatacağını ve tek kitap okunacağını öpe koklaya evladına anlat. Gerekirse 10 gece anlat. Bazen sert ol, bazen töleranslı ol, bazen şakayla bazen duygusallıkla ama ana kuralları hiç bozma. Tabii bütün bu dediklerimi yapabilmen için deterjan reklamına çıkan o anneler gibi açık renkle döşenmiş mis gibi evinde herşeyi yüzündeki sahte gülümsemeyle yapan annelerden olman gerekir. Oysa gerçek hayat böyle değil. Sen de insansın insanların eşref saatleri var eşşek saatleri var. Gene aynı şeyi söyleyeceğim eğer çocuğun artık sabır sınırlarını zorladıysa “ki ileriki yaşlarında göreceksin bu zorlama harekatını her saat başı yapma yetenekleri var”  sakinleşmek için bir şeyler yap kızım. Ya kendini tuvalete at orada bir 10 dakika kaşını maşını al, yüzünü temizle yıka, ya balkona at bi temiz hava al, ya bi kahve yap kendine birşeyler yap ama sakinleş. 10 dakika da dünya yıkılmaz merak etme. Bebeğini, çocuğunu eşine emanet et, kendini hemen o ortamdan uzaklaştır ki senin sinirlerin de şarj olsun. Daha bu konuyu konuşuruz. Nerden geldik bu konuya alışveriş diyordum,
- Türkan teyze kumbara al dedin, sonra seyahatten girdin paraya ihtiyacımız yok deyince bana bir fırça attın oradan kural koymaya atladın sonra sakinleşip tasarrufa park ettin 
- Çok güzel aferin. Bak beni dinlemişsin. Yani demiyorumki, zıbına vereceğin parayı biriktir de seyahate çık. Ama eskiler doğru söylemişler, inan kızım “damlaya damlaya göl olur” küçük küçük biriktireceğin paranın nekadar büyüdüğünü gördüğünde çok şaşıracaksın. Bir de çocuk okula başlamadan bol bol güzel havalarda hafta sonları kısa tatillerde gezin. Sonra görüyorum yavrucaklar okula bir başlıyorlar, o kurs senin bu ders benim çocukların da ailelerin de nefes almaya mecali kalmıyor. 
- İnşallah bu anlattıklarını hatırlarım. Gerçi güzel notlar alıyorum ama her dakika da bu notları okuyamam ya
- Zaten bir çoğunu ilk uygulamalarda unutacaksın. Hatalar yapacaksın, sonra eğer akıllıysan bu hatalarından ders alacaksın bu sefer niye ben bu kadar salakça hatalar yapmıştım diye suçluluk duyacaksın, bilirsin “yanlış yapmamayı tecrübelerinden öğreneceksin, tecrübelerini ise yanlışların öğretecek” 
- Kendine bir kumbara yap. İstersen güzel bir para çantası da olur. Çocuğuna almamayı başardığın her şeyin parasını bu çantaya koy, 1 liralık bir şey de olur 50 kuruşluk da, 10 liralık da bir yıl sonunda orada biriken paraya inanmayacaksın, bi dene bakalım ne kaybedersin? hiçbir şey. Ne kazanırsın? Çok şey,  sen eğer bu alışkanlığı edinirsen evladına da öğretebilirsin. O da tutumlu olmayı bir şey almak için sabretmeyi, sebat etmeyi öğrenir. Sen her aklına eseni hemen alırsan çocuğuna da öyle örnek olursun, sonra biz de alışveriş merkezlerinde kendini yere atan çocuğa kıpkırmızı bir surat ve dönmüş gözlerle bakan bir anne görürüz. Tüketmeyi öğrettiğin yavrun bir şeyi tutturunca hayretler içinde kalırsın. Niye şaşırıyorsan sanki?  Halbuki nedir? “armut dibine düşer”  Şimdi al kalemi kağıdı eline de ihtiyaçlarını yaz bakalım.
1- Çocuğuna her ne kıyafet alacaksan mutlaka pamuklu al. Gerçi bulamayacaksın, güzelim Çukurova pamuğu hep yurtdışına gönderiliyormuş, biz de gidip Hindistandan  Pakistandan kalitesiz ipleri alıyormuşuz. Gazetede okudum. O büyük çocuk markalarına da pek güvenme onlar da ucuz ip kullanıyor tabii. Kendin elinle hissederek al, yumuşak olsun esnek olsun, sıkı dokuma olmasın. Ne kadar pamuklu ise o kadar çok buruşur mesela. Islanan pamuklu kumaş  çabuk kurumaz. 
2- İlk aylar için çok fazla kıyafet alma ilk ay genelde uyuyor olacak.  Mutlaka yeni doğum yapmış arkadaşlarına sor internetten araştır, kaç kıyafetle idare etmişler. Kıyafetleri zaten minnacık olacak biri üstündeyken diğerini yıkasan iki saatte kurur. Ona göre düşün. Bir de bir sürü hediye gelecek. İlk bir yıl için sakın kıyafete çok para harcama. Yukardaki formülü uygula eğer gerçekten ihtiyacı olmadığını düşünürsen mağazadan eve geldikten sonra harcamadığın paranı kumbarana atarsın. Şimdi siz nakit para kullanmıyorsunuz. O zaman da bir defter yap oraya al alta yaz ne kadar tasarruf yaptığını. Bir yıl sonunda bana hak vereceksin. 
3- İlk altı ay en hayati ihtiyaçlarını al, sonraki aylardaki ihtiyaçlarını arkadaşlarından tanıdıklarından tamamlarsın.
4- Ana kucağı diye bir şey çıkmış. Anası yanında olduğuna göre çocuğu sepet gibi taşıyarak yerden kalkan bütün isi pisi bebeğinin üzerine toplayan 2-3 kiloluk alete hiç gerek yok eğer almak gibi bir düşüncen varsa hemen onun parasını kumbaraya at. Araban için doğumdan 3 yaşa kadar kullanılabilen araba koltuklarından alırsın. 
5- Tülbent mendiller al. İlerde de çok işine yarar. 4-5 tane al derim. 
6- Derece al. Kulaktan ölçülenler pek iyi değilmiş arkadaşlarımdan duyuyorum, torunlarından biliyorlarmış. En basitinden al, kol altından ölçenden. 

- Ateşi çıkarsa ne yapacağım? 
- Panik olacaksın, elin ayağına dolaşacak, kocan horul horul uyuyor olacak hemen onu  uyandıracaksın.  Eğer gamsız bir adamsa bir şey olmaz diyecek, ama genelde ilk ateşte en gamsızı bile bir tepki verme ihtiyacı hissediyor. Daha sonraki yıllarda yaşanan aynı senaryoda eşin güzel güzel uyuyacak sen biraz daha tecrübelendiğin için tetikte ama, sakin olacaksın. Ben üç çocuk büyüttüm. Bizim zamanımızda ateş düşürücü diye bir ilaç yoktu. Tülbent sirke öyle düşürürdük çocuğun ateşini. Bütün gece baş ucunda beklerdik. Şimdilerde de doktorlar eğer ateşi 3 gün düşmezse gelin diyorlar. Kimisi hemen ilacı verin diyor. Artık o senin kendi kararın güzel kızım. Çocuğunu nasıl büyüteceğine bir tek sen karışabilirsin. Bizim zamanımızda çocuğa hiç ilaç verilmezdi. Faydasını çok gördüm hiçbir zararını görmedim. Verme derim. Tek bir ilaç bile verme derim. Hele antibiyotiği kapından bile geçirme derim. Orta kulak iltihabı diye bir şey çıkmış. Antibiyotik çok ciddi bir ilaç. Tek bir doktorun sözüyle sakın verme. Doktoruna soru sor antibiyotiği vermezsem ne olur de, kaç günde geçer de?  Antibiyotik alacak kadar kötü olduğunu nereden anladınız de. Sana çıkışmasına izin verme. Doktorlar çok fazla soruyu sevmezler ama diğer yandan da bir sürü yanlış teşhis duyuyoruz. Doktora ayıp olmaması, veya azar işitmen mi önemli yoksa çocuğunun antibiyotik gibi ağır bir ilacı boşu boşuna alması mı? Zaten aklı başında bir doktor bir iki sorundan sonra seni anlayacak gerekli açıklamaları yapacaktır. Ukalalık yapıyorsa çarp kapıyı çık. Boşver sana hasta ve hasta yakını psikolojisinden anlayacak kadar işine saygılı, sabırlı, yenilikleri araştıran soruşturan  olgun bir doktor lazım. Ukalalık yapıp, okulda öğrendiği bilgiyi yenilemeye hiç ihtiyaç duymadan, basma kalıp tedavi yönetmeleri uygulayan doktor değil.  İlk yıl çok olağan üstü bir hastalık durumu olmaz ise sütün bebeğini koruyor zaten. Hem hastalıktan, hem ateşten. Ateşi çıkarsa sakin ol, bebeğinin ateşine göre biraz üstünü hafiflet, çok ateşi varsa tülbentle yavaş yavaş alnını kollarını bacaklarını silersin. Takip edersin. Çok olağan üstü bir şey yoksa zaten ateşi 38’in üzerine çıkmayacaktır. Emzirmenin de faydası olabilir. Zaten anne sütü mucizevi bir şey. Sütün yetiyorsa çocuğun emiyorsa sakın ilk altı ay ek gıdaya geçme, Anne sütüne eş değer mama diyorlar, hiç laboratuvarda üretilen sentetik şey anne sütüne eş olabilir mi? 
- Biliyorum anne sütünün önemi hakkında çok okudum ben de emzirmeyi düşünüyorum. İnşallah sütüm gelir. Ve inşallah yeter sütüm.
- Dersimizin başında ne demiştik? Olumsuz düşünce yok. Sütüm yeter mi demeyeceksin, sütüm çok bol gelince nasıl sütyen alsam diye düşünebilirsin mesela,  sütüm çok bol olursa saklarım diye düşün mesela. Ne biliyim işte güzel şeyler düşün kızım. Kadının sütünün az olması diye bir şey yoktur. Doğru tutarsan, doğru emzirirsen sık sık verirsen sütün bol bol yavruna yeter. 
- İlk altı ay sadece süt vereceğim zaten başka hiç bir şey vermeyeceğim. Eskiden doğar doğmaz ağzına şekerli su verilirmiş. Bunu duyunca çok şaşırdım. Şeker niye veriliyorduysa? 
- Yaaaa ne büyük cahillik, yeni doğmuş yavrucuğa şekerli su. Tıp tabii sürekli gelişiyor onun için diyorum doktoruna her şeyi sor diye gene antibiyotiklere geleceğim, bak İngiltere’de artık soğuk algınlığına kulak enfeksiyonlarına antibiyotik yazılmıyormuş, bizim ülke ise dünya birincisiymiş. Yani oturup bir düşünmek lazım bi bizim doktorlar mı biliyor antibiyotikle tedaviyi, diğer ülkelerdeki hastalar antibiyotik almayınca ne oluyor ölüyorlar mı? Belki biz de de yasaklanır yakın zamanda. Ne diyordum ilk altı ay anne sütü, zaten o ilk saatlerde gelen süt en kıymetlisiymiş. Bizim zamanımızda büyüklerimiz pek bir meraklıydı çocuğa hemen bizim yediklerimizden yedirmeye.  Tabii eski kadınlar da haklı kadının öyle uzun uzun vakti yok ki her iki saatte bir çıkarsın 15 dakika bebek emzirsin. Herhalde ondan, biz hemen başlardık çorbaya falan. Halbuki her türlü gıdayı alıyor senin sütünden zaten. 6 aydan sonra ek gıdaya geç ama onun püresi bunun özü diye uzun süre yapış yapış mamalarla besleme çocuğunu, sonra hiçbir şey yemiyorlar. Azar azar evde ne pişiyorsa ağzına veriver. Evdeki yemekleri de biraz daha az salçalı tuzlu yağlı yap. Çocuk hayat boyu püre, ezme yemeyecek ki.  Şimdi çok emzirince kızar sana büyüklerin. Benim kızın kayınvalidesi de ilk bir yıl torunum  her ağladığında “ aç bu çocuk aç” diyip durdu. Halbuki çocuk güzel kilo alıyor, yemeğini de yiyordu. Torunum da biraz iri bir bebekti. Senin memenden gelen sütle bu koca bebek doyar mı? Verme artık şu sütü diye çıkışıyordu kızıma. Benim kızımda 1,5 yaşına kadar emzirdi, sonra çalışmaya başladı çok bunaldı koştur koştur eve gelip emzirmekten bıktı. Keşke bir altı ay daha emzirseydi ama çok yorulup sıkılıyordu, sonra torunum artık bulüzünü çekiştiriyordu dışarlarda falan, kızım da memeden kesti. Süt tabii çok faydalı bir besin, çocuğu için fedakarlık yapacaktı ama diğer yandan da “istenmeden yapılan iş ya karın ağrıtır ya diş” derler.  Neyse diyeceğim o ki, kime neyse senin ne kadar emzirdiğinden sütünün miktarından, -aç bu çocuk aç- diyerek seni taciz edene hissettiğin duygularına bağlı olarak, şöyle çemkirebilirsin. Bana bak laf aramızda oraya buraya çok da çemkirme her şey kararında güzeldir. 
- Olsun biraz aç kalırsa zayıflar ben de daha rahat taşırım. Ben severim zayıf çelimsiz bebeği. 
- E madem aç neden her ay kilo almaya devam ediyor?
- İçimden bir ses kendi çocuğum için en iyisinin onu emzirmek olduğunu söylüyor, içimdeki sesin sesinden sizin sesinizi duyamıyorum kusura bakmayın. 
- Vay canınaaa!  benim göğsümden çıkıp direk bebeğimin midesine giden bir sıvının miktarını tahmin edebilmek de ayrı bir yetenek.  Vallahi ben kendim bile toplamda ne kadar süt verdiğimi daha görebilmiş değilim. Tebrik ederim. 
- Türkan teyze çok alemsin, vallahi beni güldürdün, esprilerde gayet güncel maşallah. 
- E bize de hizmet içi eğitim veriyorlar kızım, kolay değil her anne adayını eğitmek, kendini yenileyeceksin ki, beynin eskimesin. Zaten sana konu dışı bir şey söyliyeyim mi? Aslında insanın yüzü gözü değil, beyni yaşlanınca, duyguları yaşlanınca, yaşlanmaya başlıyor. O yüzden beyni hep yenilemek,  eski bilgileri güncellemek lazım.  Hadi bakalım daha yolumuz uzun nerde kalmıştık? 
- Nerelerde kalmadık ki Türkan teyze sen bu hizmet içi eğitimi çocuk 18 yaşına gelene kadar vereceksin değil mi?
- Dur bakalım nereye kadar gelirsek  18 yaşı olmaz okula başlayana kadar diyelim. Daha çocuğun ilk aylarını bile bitiremedik. Çocuk büyürken her bir gününe bir dünya sığar. O yüzden aslına bakarsan çocuk büyütmek öyle kitaplardan gazeteden bilgisayardan öğrenilecek bir şey değildir. Bunlar ancak sana ana taşları dizer araları sen kendin dolduracaksın artık. Bir de başkalarının yaşadıkları da insana iyi tecrübe oluyor. Şimdiki anneler çok yalnız. Tamam bir telefonla, efendim bilgisayarla taa Amerika’ya ulaşıyorsunuz ama oturup da komşunla fasulye ayıklarken edineceğin bilgileri de hiçbir yerden alamazsın. Eskiden komşuluk vardı. Sabah kahvesi içerdik bir birimize gider, o sabah kahvelerinde de kadınlar değme psikologlara taş çıkartacak iç ferahlaması yaşarlardı. Kocasını çekiştirir, çocuğunu anlatır, kendi derdini döker. Çocuklar da beraber oynarlar insan da bir nefes almış olur. E sizinkinde sabah çocuğun sesiyle tapınak gibi sessiz evlerinizde uyanıyorsunuz. Bizim evler öyle değildi. Sabah olduğunu anlardın, dışardan çocuk gürültüleri gelir, sokağından arabalar geçmeye başlar, simitçi sütçü bağırır, kocan için erkenden kalkmışsındır zaten mutfağa kahvaltı kokusu sinmiştir. Tabii ikinci bir çocuğun varsa ona bir şey diyemem ama ilk çocuk anneyi tam hüzünlü, sinirli bir kadın yapıp çıkarıyor. E lohusalığın ilk günlerinin verdiği duygusallık da var. Ne yapacağını da şaşırıyorsun, elinde ağlayan bir bebek, sessiz evde elin ayağına dolaşıyor. Komşuluğunu geliştir kızım. Altındakiyle, üstündekiyle, yanındakiyle komşuluk yap.  Sağındaki solundaki büyüklerine yakınlarına kapris yap. Yarın sabah bana gelsenize de, canım simit istedi de, kocanı geç gönder güne nasıl başlasan öyle devam eder. Sakın kendini yalnızlığa teslim edip sonra da bunalıma girme. Çünkü sen bunalırsan çocuğunu da bunaltırsın, yazık. Hiç bir şey yapamıyorsan hemen televizyon aç  bir ses olsun evin içinde. 
- Annem gelir herhalde, en azından kırkı çıkana kadar. Kimseyi de rahatsız etmek istemem. Yani çocuğu kucağına al haldır haldır gezdir ya da komşularını çağır ayıp, insanlar mecbur mu beni  eğlendirmeye sıkıntılarımı paylaşmaya. Annemin bile bir dünya işi var. 
- Ahhh ahhh işte herkes senin gibi düşünüyor. Niye ayıp olsun kızım? İnsan insanın derdini alır derler. Sen ona gidersin belki onun da senden alacağı akıl vardır. Böyle böyle herkes kendi sırça köşkünde yalnız bülbüller gibi oturup duruyor. Şimdi duyuyorum, oyun grubu falan kuruyor kadınlar. Eskiden bizim doğal olarak yaptığımız kadın toplantılarında da aynı şeyi yapardık çocuklar bir yerde oynayadurur bizde çayımızı kahvemizi içerdik, sohbet ederdik. Ama şimdi sizlerde tabii her şey çocuğa göre ayarlandığı için o toplantılarda çocuğunuzu eğlendirmeye çalışıyorsunuz. O küçümsenen ev gezmelerinde biz de aynı şeyi yapardık. Gün yapardık kendi aramızda giyinirdik süslenirdik, sosyalleşmiş olurduk. Ev kadınlığı bir meslek hem de çok önemli bir meslek. Biz o günlerde mesleğimizle ilgili ne beyin fırtınaları yapardık,  o günler sayesinde sizin nesil güzel güzel ev yemekleri yedi, en güzel kıyafetleri evde kendimiz dikerek sizlere giydirdik, ördük, sizlerin dertlerini çözmeye çalıştık.  Ha ne zararı vardı o zamanlar kadın kısmışı bugünki gibi dünyada ne oluyor ülkede ne oluyor pek konuşmazdı, hayat pahalılığından konuşulurdu işin felsefesine teorisine girilmezdi. E böyle böyle hep aynı konular konuşuluyordu, bir süre sonra da evde senin baktığın yedirdiğin içirdiğin herkes bakarsın seni beğenmez olur. Sorularınla dalga geçerler. Biz de bulaşık yıkayıp ev süpüreceğimize saatlerce politika geyiği çevirsek biz de anlardık herhalde.
- Aman Türkan teyze dur canını sıkma. Politikayı falan bilip de ne olacak sanki. Sen daha değerli bilgiler biliyorsun veriyorsun insanlara. “Politika geyiği” tanımlaması da cuk oturdu vallahi. Bu da mı hizmet içi eğitimden.
- Dur şimdi aklımı karıştırma diyeceğim, baktın ki konu komşudan sana fayda yok hemen kendine 3-5 kişilik bir anneler grubu oluştur. Nasıl olsa hepinizin altında arabaları var. Hafta içi alışveriş merkezlerinde gezerken mesela kendin gibi görürsün yorgun argın sırf bir nefes alayım diye dışarı çıkmış anneleri, onlarla sohbet et arkadaşlık kur. Onun da bir tanıdığı vardır hemen görüşmeye de başla, arayı soğutma bizim insanımız aynen senin gibi çekingendir. Sen aramazsan o hiç aramaz. Ara, pasta yemeğe davet et. Kaynaşın 3-4 kişi olsanız yeter. Tanıdıkların söyler “bizim bilmem kim doğurdu” diye onlarla tanış mesela. Çünkü çocuğun 1,5- 2 yaşına gelince sen kendi düzenini oturtacaksın, belki işine başlayıp sosyalleşmeye başlayacaksın ama çocuğun yalnızlığı yaşamaya başlayacak bu sefer, arkadaş isteyecek o zaman işte bu doğumundan sonraki ilk aylarda görmeye başladığı arkadaşlarıyla güzel güzel oynayacak. Çok önemli sakın unutma. İmkanın varsa, çocuğuna  güzel bir arkadaş grubu kurabilirsen hele hele de iyi bir kadının olursa çocuğu 4 yaşına kadar kreşe vermezsin evinde güzel güzel otursun oynasın yavrucak. Okula başlayınca artık bir daha emekli olana kadar ev yüzü görmeyecek. 
- Kadın bulmak çok zor Türkan teyze, hepsinin burnu havalarda.  
- Bak bir şey diyim mi ben sana, iyi temizlikçi  iyi koca gibidir insanın hayatına bir kere çıkar ya da çıkmaz. Biliyorum çevremden de duyuyorum. 5 lira fazla veriyor diye gidiyorlar. Aslında onlar daha profesyonel oluyor. Benim yeğenimin kadını vardı yeğenim de pek severdi hepimiz maddi manevi kadını pohpohlayıp durduk. Kadın bir numarayla bıraktı. Benim yeğen o kadar üzüldü ki sanki bir akrabası gitmiş gibi oldu. Bu kadınların böyle acaip hikayeleri oluyor “gaynımgiller Alamanyaya yerleşiyor bizim de tarlaları satacağhlar, ben de gidip satış yapılırken başında duracaam kocam da gızıyo zati evde otur diyo”  yani böyle arap saçına dönmüş hikayelerle gelirler. Netice “çalışmayacaaam evde oturacaamdır” aslında, doğrusu başka yerden 5 lira fazla veriyorladır. Onun için gidiyordur. Kadın alırken dikkat et kızım. Çok bilmişinden uzak dur. Öyle ben yaparım, ben ederim, ben bilirim, diyeninden kork. Orası senin yuvan, senin evin, senin sarayın, o evin kraliçesi sensin. Evini iyi tanı ne istediğini güzelce anlat. Bir kere kadınının dümen suyuna girersen bir daha çıkamazsın.  Çok güvenme. Herşeyin kilit altında dursun. Sen eşşeğini sağlam kazığa bağla sonra allaha emanet et. Kıyı bucak temizliğini kontrol et. Ne istediğini güzel güzel yaz, hem de her defasında yaz. Hem senin işin kolaylaşır hem onun işi kolaylaşır. Kaç yıldır temizliğe geliyor nereyi neyle nasıl temizleyeceğini nasıl olsa biliyordur deme sakın. Herşeyi ilk bir hafta anlat. Kadın almaya karar verdiğinde hemen kendine bir liste yap nerede nelere dikkat edeceğini aklına geldikçe bu akıl defterine yaz. Zaten iyi bir kadın buluncaya kadar yeterince sabırlıysan epey bir kadın değiştirirsin ya da şansın yaver gider hoop iyi bir tane buluverirsin. 
- Şimdiki kadınımdan memnunum. Tek kötü tarafı öğlen olunca ikimiz masanın başına bir oturuyoruz artık allah ne verdiyse, doğuma kadar 30 kilo almış olacağım. O da “yi gızım yi can boğazdan gelir” diyip beni iyice gaza getiriyor. Emzirirken veririsin diyor ama bak sen de iştahın açılacak diyorsun. Ama kendimi de durduramıyorum. Bayılıyorum hamur işlerine. Tatlılara falan
- Aman kızım aman, en tehlikelisi, o hamur işi denen illete bir bulaştınmı tadını zevkini bir aldın mı vallahi sigara bağımlılığı gibi kurtulamazsın. Bak çocuğun da doğacak 6-7 ay sonrasında yemek düzenin iyice değişecek, acaip acaip saatlerde yemek yemen gerekecek.  Sana tavsiyem ot yemeğe alış. Nane, maydanoz, reyhan, ıspanak, roka tere, dere otu, marul aklına ne gelirse. Bu yeşillikleri güzelce yıka dolabında hazır kuvvet olarak dursun. Mesela sabahtan masanın üzerine bir marul yıka güzelce tuzla git gel ye atıştırmak istediğin zaman bu yeşilliği atıştır. Ceviz koy masanın üzerine çiğ badem iyi olur kuru üzüm. Mutfak masasının üzerinde bunlar bulunursa hem gözün doymuş olur hem çok güzel vitamin almış olursun. Yarın bir gün bir bakacaksın öğleden sonra 3 olmuş hala yemek yiyememişsin öğünleri sakın atlama, hemen ekmek arasına bu yeşillikleri koy, bir dilim güzel peynir, domates koy ooohh mis gibi hem doyurucu hem kalorisi az hem vitamin deposu sana kan yapar faydası olur. Diğer türlü iyice acıkıp da yemek yemeğe kalkarsan gözün döner ne varsa siler süpürürsün. Halbuki böyle tavuklar gibi sürekli yemlenirsen daha az yersin.  Sen böyle sürekli yeşillik yersen masanın üzerinde sürekli bulundurursan çocuğu da öyle büyür ek gıdaya geçtiğinde bir bakmışsın ki o da marulun göbeğini eline vermişsin katır kutur yiyor. Çocuk sende ne görürse aynısını yer içer.  Şimdiki çocuklara bakıyorum hiç yeşillik yemiyorlar. Yemekte maydanoz varsa yemem, yok dere otunun kokusundan tiksinirim. Çocukluğundan beri yersen hiçbir şey olmaz. Ha bak iyi hatırladım, çocuğun diş çıkarırken de ağrısı için ilaç vereyim deme. Bana inanmıyorsan çevrende beş altı doktora veya  arkadaşlarına sor. Eczanelere sorma satış için aman mutlaka al diyecekler. Onun yerine ver eline taze soğanı kemirsin dursun. Hem çocuğu oyalar hem acısıyla dişinin ağrısını da alır hem de doğal antibiyotik. Ama yavruna vermeden önce kendin de bir bak tadına bazı soğan çok acı olur çünkü.  Ek gıdaya geçtikten sonra sarımsağı mesela haftada bir kere vermeye çalış, sarımsağı sevsin. Sarımsak da doğal antibiyotiktir. Şöyle azıcık azıcık çok da yükleme tabii çocuğa. Peynire alıştır, zeytine alıştır. Sen ne yiyorsan onun ağzına da bir parça tıkıver. Sonra uğraşmazsın. Ama bu çocuk kısmışı bebekliğinde ne yedirisen yedir 1,5  yaşında sanki bütün metabolizması değişiyor gibi makarnaya düşüyor. Birden bire ben torunlarımdan da gördüm. O herşeyi güzel güzel yiyen çocuk gidiyor nerdeyse 2 gün yemek vermezsen yemiyen makarna diye direten çocuklara dönüveriyor. O zaman da hiiçç mücadeleye girip de ne kendi sinirlerini yıprat ne de ufaklığı hırpala. Bırak yesin makarnayı. Ama sen de ne yaparsın, mesela ıspanağı haşla makarnayı o ıspanaklı suya sal, veya kereviz artık hangi sebze varsa hiç olmazsa suyundan belki vitamin alır. Sarımsaklı yoğurtlu makarnaya alıştırabilirsen iyi olur. Onu pek seviyorlar. Ama bazısı da yağlı makarna diye tutturuyor, ağzına bir iki tane yoğurtlu vermeyi başarabilirsen seveceksin. Aslında en iyisi yağlı makarnayla hiç tanıştırma. Makarnayı mutlaka birşeylerle yesin peynirli olur, sebzeli olur kıymalı olur. Mutlaka yoğurtlu ver yoğurdu da kendin yap evde. Bak gazetelerde televizyonlarda yazık doktorların söyleye söyleye dilinde tüy bitti. Mutlaka ev yapımı yoğurt yiyin diyorlar. Sen aç interneti kendin okur. Şimdi fenni bilimsel açıklamasına giremeyeceğim,  zaman da yok, yer de yok. 
- Arkadaşımın oğlu aynen dediğin gibi Türkan teyze 2 yaşında falandı galiba bir başladı makarnaya kıyameti koparıyordu ya da köfte pilav. Üç tane şey yiyordu. Eskinden nasıl yapıyordunuz? Ben kendimden biliyorum her şeyi yerdik. 
- E diyorum ya bebekken başlıyorduk evde ne pişerse vermeye, sonra çocuğun şimdiki gibi söz hakkı yoktu ki. Hiç bir hakkı da yoktu, varlığı da yoktu. Biraz biraz şimdi ergenlik deniyor biz delikanlı derdik. İşte o zamanlarda bulaşılmazdı, gene de ipler hep büyüklerin elindeydi. Neymiş öyle bunalım falan. Yoktu öyle şeyler geçen anlattılar bize de 2 yaş bunalımı diye bir şey varmış. Allah allah o nasıl oluyor. Aynen ergenlik gibiymiş. Çocukların iki yaşında kişilikleri belirmeye başlıyormuş o zaman ben de varım diyip çevresinde kim varsa tabii en başta annenin burnundan getirmeye başlarmış. Ben çocuklarımda hiç hatırlamıyorum. Bu yerlere yatıp ağlamalar, herşeyi “ben yapacağım” diye tutturmalar, herşeye hayır demeler falan hep bu zamanlarda oluyormuş. Herşeyi annesi yapsın istermiş. Çünkü kendini annesi zanndermiş. Kendi benliği olmuyormuş. Anne çocuğa nasıl davranırsa o da anneye öyle davranıyormuş. Ben şimdi sana bunları anlatıyorum ama dürüst olmam gerekirse ben de tam olarak idraki içinde değilim. Ama şunu söyleyebilirim, -kendi kızımdan veriyorum hep örnekleri-  kızım torunumu büyütürken biraz işleri yüzünden biraz acemiliğinden çocuğu hırpalardı, hele işte bu dedikleri 2 yaş civarında ikisi de iyice zıvanadan çıkmışlardı. Sonra ikinci torunum doğdu o zaman artık daha tecrübeli olduğundan mı dır nedir? İkincisi de biraz daha bir uysal bir çocuk olduğundan daha rahat sakin büyüyüttü. E şimdi bakıyorum birincisi laf ebesi car car car bazı laflrına bakıyorum böyle kızınca söyledikleri tavırları falan aynen annesinin kendisine kızdığındaki gibi yapıyor. Kız kardeşine de öyle davranıyor o annesinin kendisine kızdığında yaptığı ne varsa o da ya kardeşine ya da bizlere yapıyor. Tabii insanı çileden çıkarıyorlar ama bilerek yapmıyorlar onun için sana hep sakin ol sakin ol diyip duruyorum. Vallahi annelere verilecek sadece iki öğüt hakkınız var ne dersiniz diye sorulacak olsa bir sakin olun ikincisi de paranızı çok dikkatli harcayın derim. Çünkü annenin bir görevi var, nedir? Ruhu güzel, aklı güzel, kalbi güzel bir insan yetiştirmek.  E bu güzellikleri neyle sağlayacaksın sevgiyle, bilgiyle yaşatarak öğreterek. Bunlar için kalbinde var olan evlat sevgisini O yavruya hep hissettireceksin, tabii hepimiz insanız, e annelik de tam bir ağır işçilik çocuk olunca bir elin parmaklarını geçmeyen insani ihtiyaçlarını hepsini bir kenara bırakıyorsun. E o da tabii sinir yapıyor. O yüzden diyorum kendine iyi bak ki çocuklarına da iyi bakabilesin. Yemeğini zamanın da yeki açlıktan aklın başından gidip de zaten tahammülü zor olan durumlarla aç açına mücadele etme, uykunu uyu eşine söyle ben hiç uyumadım de o daha kem küm ederken bebeği eline ver, uyumasan bile sırt üstü yatıp dinlen yani tam kapasite değil de yarım kapasite çalış.  Diyeceğim, insani ihtiyaçların giderilememesinin verdiği yorgunluk, bitkinlik, çaresizlik insanı saldırganlaştırır vallahi insanın içinde bir başka canavar çıkıyor gibi oluyor. Babası biraz halden anlayan bir adamsa ne ala, ben öylesini görmedim. En halden anlayanı bile ya sana suç bulacaktır ya da çocuğa.  Ya çocuk senin akrabalarından –artık beğenmediği hangi akraban varsa- ona çekmiştir ya da sen bu çocuğu nasıl eğitiyorsundur. Yani bir orta yolu bulayım. Zaten evde yokum, bu ikisi de benim canım ciğerim çocuğu alayım da bir nefes alsın şu kadın hem ben de çocuğumla biraz zaman geçirmiş olurum düşüncelerini unutacaksın.  Görüyorum şimdi bu moderinleşme olduğu için babalar da eskisi gibi değil çocuğu taşıyor ilgileniyor iyi güzel ama tabii henüz o sorumluluk duygusu genlerine kodlanmadığı için adı ilgilendi oluyor kadın gene tam mesai çalışıyor. Şimdi görüyorum alışveriş merkezinde adam almış 3 yaşında 4 yaşında çocuğu kendi burnunu dikmiş gidiyor arkadan çocuk geliyor mu? Düştü mü? kaçırıldı mı? Adamın haberi yok. Çocuk bu hiç arka dönülür mü? Ya da denizde de öyle 3 yaşında çocuğu kumsala oturtmuş dur diyor ben sana su alayım da geleyim yahu çocuk kumsal da tek başına bırakılır da su almaya gidilir mi? Onu artık kanguru gibi kesende saklayacaksın. Bir şey de söylesen “aman bir şey olmaz siz de çok evhamlısınız” böyle diyince içimden sen de pek genişsin evladım demek geliyor. Herneyse diyeceğim ana baba şunu unutmamalı 12 yaşına gelene kadar çocuğun başına gelen her kazadan her zarardan ana baba sorumludur. Zaten de yurtdışında okumuştum çocuk zararlı bir şey içer de hastaneye gelirse anne babaya ceza mı ne veriliyormuş. Çocuğu babasıyla da göndersen gözünü ayırma derim.  Okula başlayıncaya kadar sıkı bir askeri eğitimde olduğunu düşün sonra rahatlıyorsun zaten okula başladıktan sonra yıllar o kadar çabuk geçiyor ki, şaşıracaksın. 6 yaşına kadar kişilik gelişiyormuş. Bu 2 yaş sendromu da o yüzden önemli diyor uzmanlar, 2 yaş kişiliği gelişmeye başlıyor, bütün dünyaya tabii en başta da annesine ben de varım diyormuş. Tabii çocuk bunu nasıl anlatacak? Annenin her dediğine “hayır” diyerek. İnsanoğlu da böyle değil midir zaten yetki verildikçe adam yerine konuldukça koltuklarımız kabarır kendimizi bir halt sanarız. Demekki bu güdü taaa 2 yaşında başlıyor. E şimdi kendini düşün bakalım sana harika bir iş verseler,  şuaraya güzel bir bina çiz bakalım deseler. Sonra da aman kapı öyle olmaz ay penrece sarı olsun diyip yapmak istediğin herşeyi engelleseler, ne yaparsın eee hadi ordan be der alır ceketi çıkarsın. Çocuğun öyle bir şansı yokki. Doğa ona diyor ki hadi bakalım artık bebek değilsin, senin kendi kararların var sen yapabilirsin diyor çocuk kişiliğinde bir uyanış yaşıyor, model olarak da anneyi seçiyor. Bakıyorsun anne herşeye hayır diyip duruyor anne hayır dedikçe çocuk da anneyi örnek alıp “haaa demek ki benim hoşuma gitmeyen bir şey olduğu zaman böyle bağırıp çağırmam gerekiyor” diye öğreniyor. Bak sana anlatırken kendim de konuyu biraz biraz idrak etmeye başladım. O yüzden sakin ol. Geçici bir dönem. Bağıracaksın da kızacaksın da ama tadında öyle kendini kaybederek değil. Böyle olduğunu anladığın anda hemen o odadan çık derim. Odadan çık pencereyi aç. İçinden 20’ye kadar say. Vallahi başka da bir yöntem aklıma gelmiyor. Zaten kendimden biliyorum o içindeki canavar var ya aniden çıkıveriyor sen de ne olduğunu anlayamıyorsun çocuk da anlayamıyor. Şimdi artık bir sürü kitap var makale var. Bu 2 yaş krizi yaşarken onlardan al oku.  Bu önemli ve kritik zaman dilimini aşmak için ne yapılması gerektiğini oku. Sonra aklına yatanları, işine gelenleri, uygulayabileceklerini güzelce bir kağıda yaz buzdolabının üzerine. 
- Türkan teyze dalga geçiyorsun.
- Çok ciddi söylüyorum. Hatta dur daha devam edeceğim. O önerilerden çok beğendiklerini böyle büyük cümleler olarak yaz aynana, banyona falan as. Mesela “çocuğun isteklerine hayır diyip duracağına onun ilgisini çekebilecek başka taraflara yönlendir”  veya “bugün çocuğunla ne yaptın hangi ortak faaliyeti yapacaksın” böyle birşeyler olabilir. Yoksa böyle güzel güzel yazıları okuyacaksın, “aman ne güzel ne kolaymış” diyeceksin, sonra ertesi gün yarıdan fazlasını unutacaksın, ondan sonraki gün de kendi burnunun dikine gideceksin. Bir bakmışsın gene evladınla inatlaşıyorsun, vallahi kendini “şeytan diyorki al şunu duvara çarp” diye düşünürken bile buluverirsin.  Ne zamana kadar?  böyle güzel bir yazıyı tekrar okuyana kadar. Vakit kaybedip tekrar tekrar Amerikayı keşfetmeye gerek yok. Yaz!  kocaman kocaman yapman gerekenleri, ama tabii buzdolabının üstünü Orhun Anıtlarına da çevirme.  
- Ben sakinimdir Türkan teyze kolay kolay sinirlenmem
- Vallahi kızım sen sakinliğin masterını yapmış olabilirsin ama inan bana bu çocuk kısmı “insanı çileden çıkarmanın” doktorasını yapıp da geliyor. Bir de bu 2 yaş bunalımı falan bizler için yeni konular. Daha ne olduğu olmadığını anlayamadık. Ergenlik diyorlardı, ergenliği yeni yeni anlamaya başladık ne yapılması gerektiğini anlamaya çalışıyorduk ki bu 2 yaş sendromu geldi. Yani nasılki bir bebeğin sadece emdiği bir dönem var, altına yaptığı bir dönem var bir de böyle sinirli olduğu bir dönem varmış. O yüzden diyorum şimdi senin bebek kabız olsa 40 yerden akıl alırsın, herkes bilir aşağı yukarı ne yapılacağını e bu sinirli dönmede ne yapılacağını biz bilmiyoruz ki size anlatalım. Ancak senin torunlarında oturmuş olacak sen de evladına ne yapması gerektiğini anlatacaksın. Şimdilik seni sakinleştirecek sana yol gösterecek kimse olmadığına göre gözünün gördüğü her yere çocuğuna nasıl davranman gerektiğini küçük küçük kağıtlara yazıp yazıp kendine hatırlat.  Çünkü 6 yaşına kadar çocuğa bir şeyler verdin verdin ondan sonra geçmiş olsun. Hep diyorum ya eski sözlere kulak vermek gerek bkn yukardaki sözler. O can çıkar huy çıkmaz dediğimiz huyların büyük bir kısmı 6 yaşına kadar oturuyormuş. 
- İnsanın karakteri doğuştan mı geliyor yoksa sonradan ailesi eğitim sistemi çevre falan mı şekillendiriyor? Nasıl acaba? Eğer biz şekillendiriyorsak bu ne büyük bir sorumluluktur, yeni bir ebevyn olarak yanlış yapma ihtimalin o kadar yüksek ki. Nasıl davranayım, gevşek mi bırakayım, disiplinli mi? Ya var olan yeteneklerini ortaya çıkarak eğitimi çocuğuma aldıramazsam, bütün kaderi benim ellerimdeymiş gibi hissediyorum. İnsan sürekli “acaba doğru mu yapıyorum” diye düşüne düşüne helak olur öğle değil mi? 
- Kişilik doğuştan gelmezmiş ama doğumla birlikte şekillenmeye başlarmış, haklısın ailenin sorumluluğu çok büyük ama okula başladıktan sonra artık o küçük yavru sadece senin değil yaşıtlarının arkadaşı, okulunun, ve en önemlisi de öğretmenin öğrencisi olacak. Rolleri artacak yani. Arkadaşlarını sen seçemezsin ama zaten evdeki aldığı terbiye ve eğitimle kendi gibi insanları bulacaktır, yani büyük bir ihtimalle bulacaktır merak etme. Çünkü kendisiyle aynı dili konuşan çocuklarla iletişim kurabilecektir.  Okulu ise sen belirleyeceksin. İşte orda işler biraz zorlaşıyor. 
- Ohooo okula daha o kadar çok varki sanki 6-7 yıl değil de 60-70 yıl varmış gibi geliyor, bir de arkadaşları olacak öğle mi? 
- Vallahi her anne adayına söylenir, çok bilindik sözdür ama ben de söyleyeceğim” öyle çabuk büyüyecek ki” okula yazdırırken rüya görüyormuş gibi olacaksın, sonra bir de bakacaksın ki üniversiteden mezun oluyor. Zaman çok çabuk geçiyor o yüzden çocuğunla yapacağın hiçbir faaliyeti, paylaşımı erteleme derim. Bol bol öp kokla mıncıkla çünkü bu küçük yaratıklar biraz büyüyünce anne babayı paylama makineleri olup çıkıyorlar.  Kendilerine de hiç dokundurmuyorlar, öptürmüyorlar. Moda deyimiyle “bi havalara giriyorlar. ” 
- O zaman Türkan teyze aynen yemekler gibi bunları da öpmeye falan alıştırmak lazım. BU öpme koklama işini bir düzene koyarsam alışır mesela her sabah kalkınca her akşam yatmadan önce okuldan gelince. 
- Hadi bi dene bakalım  
- Ben öpebilirim ama çocuğumu kimseye öptürmeyeceğim. Kıskanırım herhalde çocuğumu. Eskiden bebekler için “beni öpme” mama önlüğü olurmuş ya onlardan almak lazım. Hiç sevmiyorum yakınları dışında insanlar hele de yolda yabancılar falan çocukları öpmek istedikleri zaman. Ben kimsenin çocuğunun yüzüne elimle bile dokunmam sadece ayaklarından severim. Ne gerek var. Annesi babası bakalım istiyor mu senin nerelere sürdüğün belli olamayan elinle çocuklarına dokunmalarını hele öpmek. 
- Yaaa çok haklısın bizim zamanımızda böyle anlayışlar yoktu. Ne yazıkki çocuğunu başkasından sakınmak ayıp sayılırdı ne kadar yanlış. Tabii ki o değerli varlığı sakınacaksın. Zaten de yolda belde bizim yaşlarda birisine çocuğumu öpme desen seni ayıplar hemen savunmaya geçer “benim de torunum var bırak çocuk yabani gelişmesin, sosyal olur, mikroptan sakınacağım diye çocuğu bezlere sarma” böyle bilmiş bilmiş laflar duyacaksın. Hatta daha ileri gidip “mikroptan çok sakınırsan gelir seni bulur, bizim bi tanıdığın bebeği vardı diye başlayan ufak ufak tehditler bile alırsın” töbe estağfurullah töbe. Sanırsın mikrop uzmanı. Neyse kızım sen bildiğin gibi yap. Kimseye elletme çocuğunu. Bebekken de elletme büyüyünce de elletme.  Bebekken dediğin gibi mikroptan sakınmak için elletme biraz büyüyünce de kendini korumasını öğretebilmek, yabancıya “hayır” deme rahatlığını verebilmek için elletme. Küççükken bebekken ellemek isterlerse dersin ki “çok alerjik bir bünyesi var, yüzüne yeni ilaç sürdüm doktor kimseye elletmeyin” dedi dersin. Biraz daha büyüyünce çocuğun yanındayken ona ellemek isterler bizim millet yanaktan makas almaya pek bir meraklıdır ya. O zaman eğer sen nazik ve ustaca bir manevrayla bu hareketi savuşturmayı becerirsen çocuğunda senden görür, kabalaşmadan kendisini nasıl savunacağını öğrenir. İlk önce sen çocuğuna dokunulduğunda hayır de ki çocuk bunu hazmetsin. Sen utangaç çekingen davranırsan çocuk da senin gibi yapar. Psikologlar diyorki insan yavrusu doğuştan kendini savunmaya kodlanmış olarak doğarmış”. E gerçekten de bebekler mesela annesinin dışında kimseye gitmek istemezler. Sonra sonra biz “aaa ne ayıp hadi bi öpücük ver amcaya aman teyzeden kaçılır mı diye diye “ bu doğal güdüyü köreltirmişiz. Çocuk iyi insan kötü insan ayrımı yapamaz. O nedenle çocuğun ayrımı yapacak yaşa kadar bu eğitimi sen vermelisin. Ortam artık çok kötü, çocuğunun yabancılardan kendisini koruması için neler yapması gerektiğini şöyle 4-5 yaşlarına geldiğinde yavaş yavaş anlatmaya başla. Şükran hanımın kızı Amerika’da çocukları kendilerini yabancı insanlardan korulamaları için nelerin yapılması gerektiğini anlatan masal kitapları varmış. Masal çocuklar için çok etkilidir. Nasıl beğenmediği yemeği yedirmek için hemen bulamaç yapıp ham hum ağzına atıyoruz masal da onun gibi direk öğüt vermek yerine şöyle ders alabileceği güzel masallar anlat. Bak bu konu çok önemli güzel kızım çocuğunu yabancılardan korumak ve hayır demek için neler yapması gerektiği konusunda mutlaka eğit. Önce kendin bol bol oku. Mesela ben şunu duymuştum hakkatten çok mantıklı, “çocuğa diyordu bir yabancının kendisine yol veya herhangi bir başka soruyu soramayacağını zaten aklı başında bir yetişkinin bilgi almak için bir çocuğu seçmeyeceğini anlatın, herhangi bir kalabalıkta sizi kaybederse ne yapması gerektiğini anlatın. Mümkünse uygulayın. Mesela alışveriş merkezlerinde öğüt veriri gibi değil ama sohbet edermiş gibi ortamın ne kadar kalabalık ve kendisinin de boyunun kısa olduğu için görülmesinin ne kadar kolay olduğun anlatın, evinde herhangi bir yabancının kendisine istemediğini söylediği halde dokunmak veya götürmek istediği zaman nasıl bağıracağının provalarını yaptırın diyordu”. Daha bir sürü tavsiyeler, yöntemler var bu konuyla ilgili ama en önemlisi senin en baştan birisi ellediğinde “lütfen çocuğuma dokunmadan uzaktan sevin, çocuğumun herkesin kendisine elleyemeyeceğini öğrenmesi için bu eğitimi vermek zorundayım” şeklide açıklamanı yapabilmen. Dur önce seninle bir provasını yapalım, bak şöyle yapacaksın;  “aaaaaayy merhaba bilmem kim hanımm/ ya da beeeyyy  bu da benim oğlum/kızım.. yalnız  yüzüne dokundurmuyor o şekilde öğretmeye, eğitmeye çalışıyoruz  ama el sıkışabilirsiniz” aynadan çalışırsın biraz  yani ben o kadar kızıyorum ki böyle çocuğu öpme veya yüzünü başını okşama hakkını kendinde bulanlara 20 yaşında veya 40 yaşında bir insanın yüzüne dokunabilir misin onun iznini almadan?  e çocuğa niye dokunuyorsun?  Bu konu çok önemli kızım kendini çocuğu kötü insanlara karşı nasıl koruyacağı konusunda eğit mutlaka.  Demin arkadaşları konusunda da doğru arkadaşı bulacaktır dedim ama senin dikkatin kontrolün elin hep yavrunun üzerinde olsun. Ailenizin çocuğunla ilişkisi düzgün olursa, çocuk her yönüyle aile içinde doyrulursa dışarıya çıkıp saçma sapan arayışlara girmez. Arkadaş o kadar etkili ki benim komşum var torunu daha 5 yaşında,  geçen komşunun kızına oynamaya gitmiş orada ıpad midir nedir ondan görmüş eve gelip hepsine mum tutturmuş bana da alacaksınız diye. E şimdi anne baba hemen aman benimki eksik kalmasın diye alırsa ne olacak? Bununla baş edilir mi? Gerçi sizin durum iyiymiş ama her gün baklava börek yiyen insan baklava börekten sıkılır e her istediği alınan çocuk da bir süre sonra doyumsuz olur. Yani bunu bilmek için filazof olmaya gerek yok. 5 yaşında sen bu çocuğa ipad alırsan 6 yaşında ne alacaksın da mutlu edeceksin 16 yaşında ne alınca mutlu olacak bu çocuk. E birde alamayacağın bir istekle gelirse ne olacak? 
- Yok Türkan teyze ben bunların farkındayım. Öyle her istediğini almak yok. Ben de çarşıda pazarda görüyorum çocukları her şeye tutturuyorlar. Çok sinir bir şey. Ben çocuğumu eğiteceğim, konuşacağım. Şeker, çikolata bile almayı düşünmüyorum belli bir yaşa kadar. Öyle zararlı şeyleri vermek yok. Nasıl iyi biliyor muyum  
-  Çok iyi diyorsun ama iyi bilmiyorsun yavrucuğum. Şimdi bu çocuk doğunca,  o büyüklerin var ya o büyüklerin hepsi çocuğu çikolata şeker dondurma yağmuruna tutacaklar. Birbirleriyle yarışacaklar. Sen onlara anlatmaya çalıştıkça sanki bu çocuk denen küçük insan çöp öğütme makinesiymiş gibi verdikleri her şeyi öğütebileceklerini düşünecekler. Kendilerinin zararlı diye ağızlarına sürmedikleri şeyleri ne yazık ki senin çocuğun ağzına tıkıştıracaklar. Galiba bizim nesilde çocukla zaman geçirebilme, onu mutlu edebilmek için birlikte faaliyet yapma bilinci gelişmediğinden ve tabii yaş itibariyle sabrı da olmadığından en kolay yolu seçiyor “hhoop bi çikolata bir şeker,  al sana büyüklerin tarafından mutlu edilmiş çocuk”.  Bir de şu da var “ammaan ne olacak sanki bir çikolatadan” diye düşünüyor bilmiyor ki ailenin her ferdi aynı şeyi düşünüp verdikçe çocuk alması gereken kaloriyi bir paket çikolata ile zaten almış oluyor. Ondan sonra sen istediğin kadar yemek daya yiyemez ki onun harcaması için gerekli enerjiyi zaten almış oluyor. Ama bu enerji aynen sobaya senin anlayacağın dilde söyleyeyim şömineye atılmış çıra gibi, kuru ot gibi bir enerji hemen yanıp tükenir yenisini vermen gerekir. Halbuki şöyle güzel protenini karbonhidratını, vitaminini falan alırsa şömineye kömür atmışsın gibi olur hem güzel ısınır ısı veriri hem uzun sürer. Oysa glikozun enerjisi hemen parlayıp sönüverir. Anlatabiliyor muyum?. Tatlı çok zararlı kızım. Çocuklarını dediğin gibi mümkün olduğunca tatlıdan uzak tut. Bir de bol şekerliye ağız tatları alışmasın. Bazısı vardır mesela 4 baklava yer bana mısın demez bazısı da çok sevmez bir baklavada tıkanır içini bayar. Hah işte o alışkanlık taa bebekken ediniliyor. Bebekken tatlı çıtasını ne kadar aşağılarda tutmayı başarırsan yetişkin olduğunda da öyle bizler gibi tatlı krizine girip küp şeker yiyecek hale gelmez. En zararlı şey diyor doktorlar şeker için. Tuzdan undan falan daha zararlıymış. Bir de tabii şimdi artık şeker pancarından yapılmıyor, labratuvarlarda yapılan bir şey. Bu konuyu araştır derim. Dünyanın hemen her yerinde bütün çocukların en sevdiği besin şekerdir ama artık sen çocuğun tatlı isteğinde o isteğini meyveyle kuru üzümle hurmayla falan gidermesini öğret yavruna. İlerde sana teşekkür eder. Çocuk bir, bir buçuk yaşına kadar ne verirsen yiyor zaten.  İşte o dönemde alıştırmaya bak. O market mallarını sakın çocuğuna verme derim.
- Oldu denerim, ama baksana kimse seni dinlemeyecek diyorsun. 
- Eee öyle dinlemiyecekler sen de tırnaklarını çıkarırsın birazcık. Aslında tabii hep tırnaklarını çıkar falan diyorum ama bizim aile yapımız büyüklere söz söylemeyi pek kaldırmıyor. Bir şeye ne kadar doğru olursa olsun tutturduğun zaman hem kendini helak ediyorsun hem çocuğu helak ediyorsun yapacak olan yapacağını yapıyor gene. O yüzden sen istemediğin bir şey yapıldığı zaman aklını da kullan tavrını koyarken mesela en kolay pembe yalan “aaa çocuğun doktoru bir süre şeker vermeyin dedi” günde bir taneden fazlasını vücudu absorbe edemiyormuş.  Veya  kabızlık çekiyor bir süre posalı yiyecekler vermek zorundayım, ama meyve verelim isterseniz falan diye çevreni de sen eğiteceksin eğip bükeceksin. Tatlılıkla. 
- İşim epey zor yani. Sadece çocuğu değil çocuğun etrafını da kolaçan edeceğim
- Yaaa e niye herkes annelik zor annelik zor diyip duruyor sanıyorsun. Gece kalkıldığı için, emzirildiği için mi? Kalkmakta ne var? İki sene kalkarsın asıl sorun çocuğu yetiştirmekte. Yedirilmesi, büyütülmesi okulu, arkadaşı, diyorum  ya doğumu yapar yapmaz birisi karnındaki o kocaman yükü alıyor sırtına 500 kg’luk bir çuvalmış gibi koyuyor. Karnından çıkarınca işin bitiyor mu sanıyorsun. Artık her daim sırtında. Bak benim kızım 38 yaşında e ben gidiyorum gene yardımlarına. Haftada bir gittiğimde ütüsünü yaparım bir kap yemek yaparım. Yani öyle boş boş evde oturayım torun seveyim yok. Herhalde biz son nefesimizi verene kadar çalışıyor olacağız. Ben öyle olmasını da çok arzu ederim. Son nefesime kadar işe yarıyor olabilmek bence çok büyük bir mutluluk. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder